Sabah üzerine

blog blogger porbisnaz

Yataktan kalkar kalkmaz sabah mahmurluğuyla güneş bugün nasıl doğmuş diye hemen terasa çıkıyorum, çamaşırları toplamışım ama çoraplar hala askıda, üşenmişim, ıslaklar. Yerlerde damla damla, sabahın serinliği yüzüme en çok da ayaklarıma vuruyor. Güneş sağ tarafta, uzaktan belli belirsiz görünen köprünün üzerinden doğacak. Bekliyorum. Çiçekler de uykulu, üşümüşler gibi, ben de üşüyorum, şu hamağı şuradan kaldırayım artık kış geldi diyorum.

blog blogger porbisnaz

Belli belirsiz uzanan bu zaman, geçen zaman, aklında kalan zaman. Hafızamın büyük bir kısmını buna ayırmışım. Yirmi altı yaşındayım, aklıma hemen John Fante geliyor, şöyle derken;
“Hayatım üstüne karamsar düşüncelere daldım. Neden vardım? Şimdi ne olacaktı? Kimleri tanıyordum? Kendimi bile tanımıyordum.”-
Ben o kadar umutsuz değilim, belki de öyleyim. Ya da bu cümle beni mutsuz etmiyor, bence bir bakıma umut dolu. Bilemiyorum. Yatağa geri dönmenin anlamı yok artık. Uyusam bile kısa, kötü bir rüya görürüm. Aşağı iniyorum, nehir boyunca yürüyorum, bir kahve olsa güzel olurdu ama saat ondan önce hiçbir yer açılmaz burda.

Sabahın sessizliğini başka bir yerde bulmak mümkün değildi bana göre. Burada balık tutmayı çok seven bir adam vardı. Sıkılmıyor musun demiştim ona bir kez, balıklar umrumda değil ki demişti, kıyıdan uzaklaşınca duyduğum sessizliği çok seviyorum.

Çoğu sabah kendi kendime yürürken, ya da yatağın içinde uyanık, sabahın sessizliğini bu ana benzetirim. Hayatımda hiç balık tutmadım, bence deniz kıyısından uzaklaşmak için başka bir bahaneye de gerek yok zaten.

Geçen akşam sıkıcı bir belgesel izliyorduk. Motorsikletle Hindistan’a yolculuk yapan bir grup insanı anlatıyordu belgesel. Bir ara diyalogların birinde bir şey duydum. Değiştiremediğim şeylere odaklanmıyorum diyordu adam. Bu sabah bunun üzerine düşündüm. Kontrol edemediğimiz şeylere ne kadar çok takılıyoruz. Çocukluğumuz gibi, artık konuşmadığımız bir arkadaşımız, neden öylece ayrıldığınız şehir, ya da terk ettiğiniz, terk edildiğiniz günler. Halbuki kontrol edebildiğimiz şeylere odaklansak, mesela duygularımız, bakış açımız.

Bu sabah terasta kontrol edebildiğim şeyler üzerine düşündüm.

blog blogger probisnaz kahve coffee blog blogger probisnaz kahve coffee

3 Replies to “Sabah üzerine”

  1. Ah Nazlıhan ya! Acıbadem kurabiyesi gibi yazıların. Bir an önce köşeme çekilip hızlı hızlı yemek istiyorum. Ama hiç bitmesin istiyorum.

    1. Bu yorumu gördüğümden beri canım o kurabiyelerden istiyor. Ne güzel benzetme olmuş, teşekkür ederim 🙂

  2. sanırım en sevdiğim yazarlardan biri ve ‘çizerlerden’ nazlıhan ağaç haline geldi…nazlı, dış dünyadan gelen huşu içinde okuyorum, bakıyorum….fante yi daha çok konuk etsene kendine…”istek parçası” bu da…mail adresime dikkat…!!!

Leave a Reply to probisnaz Cancel reply