Neden yazıyorum?

Öğleden sonra meydanı hızlı hızlı yürüyerek geçtim. Tanıdık sesler, simitçiler ve öğrenciler vardı. Bir hikaye anlatabilmek için gördüklerinden fazlasına ihtiyacın var dedi. Dedim. Bir ses ile konuşuyordum kafamda. Bana her zaman bir şeyler söyleyen bir ses. Hangimiz haklıydık hiç bilmiyorum. Köşedeki fırına uğrayıp taze olmadığına emin olduğum keklerden aldım. Her şey taze ve güzel görünüyordu. Dünyanın sorunu da bu işte diye düşündüm. Her şey taze, güzel ve renkli görünüyor. Aşağı doğru inerken geçitin altına girmeden sağa döndüm. Böylece yolumu uzatmış oluyorum fakat kafenin önünden geçmek istemedim. Daha önce çalıştığım yerlerin önünden geçmekten hoşlanmıyorum, daha önce beraber çalıştığım kişileri görmekten. Bir sorun yaşadığımız için de değil. Sadece hoşlanmıyordum bundan. Başka bir yerde karşılaşsak bu kişilerle sarılıp öper, içtenlikle gülümseyerek nasıl olduklarını sorardım herhalde. Ama yolumu uzatmam gerekse bile onları görmek istemem. Ben böyleyim işte. Annem bana kısaca vefasız der. İnsanlar senin için sadece o an için önemli, zaman geçip gittikten sonra onları asla aramazsın der. Durum tam olarak böyle değil. Annem çoğu zaman yanıldığının farkında mı? Bilmiyorum. Her neyse bu onun sorunu.

Önce dingin bir müzilk açtım.

Sözlerini bilmediğim bir şarkı olmalı ki dikkatim dağılmasın. Telefon, başkalarının hayatları, renkleri, fotoğrafları, evinin önünden geçen kişinin kim olduğunu bilmek ve bakmak isteği, kucağınıza çıkan kediniz, kucağınızdan inmeyen kediniz. Karnınız, acıkan karnınız. Hele biraz susadıysanız.
Ben anlatmak istediklerimi anlatacak motivasyon bulamıyorum. Belki gerçekten anlatacak bir şeyim yok ya da hayır hayal ettiğim gibi anlatabileceğim bir yöntem yok. Yani henüz. Çünkü anlatmak istiyorum. Her şey neredeyse düşündüğüm her şeyi büyük bir kararsızlıkla ertelerken, bu anlatma isteğimi gidermek için bir şeyler yapmalı. Bu yüzden yazıyorum.

Tarih atmadan yazdığım yazıları görünce, altını çizmeden okuduğum kitapları gördüğüm gibi üzülürüm. Biraz sinirlenirim de hatta. İlgimi çekecek, katılmasam bile ilginç bulduğum bir cümle vardır mutlaka, onun altını çizmek benim ve kitap arasında bir bağ kurar. Ben bu bağı severim. Tarih atarsam da yazı yazdığım günü, anı hatırlarım. Ama genellikle tarih atmam. Hem üşenirim hem de el yazımı rakamları yazarken de görmek hoşuma gitmez. Sonra dönüp baktığımda bir zaman bir yerde o kurmuş olduğum o bağı hatırlamaya çalışırım. Kendimi zorlarım. Yaşadıklarımız zaten onları yaşadığımız için birer anıdır. Yaşadıklarımızı hatırlayış ve anlatış şeklimiz ise o anılarla yeniden kurduğumuz bağlardır. Ben bu ikinci bağı daha çok önemserim çünkü bir şeyleri ancak üzerinden belli bir zaman geçtikten sonra sindirebilirim. Bugün bu bağı kurmaya çalıştığımı, en azından çabaladığımı hatırlamak için yazıyorum. Birbirine benzeyen basit, sıradan bazen de kasvetli günler. 

İstanbul’dan geldiğimden beri hava Ocak ayından beklenmeyecek şekilde sıcak. Her sabah uyanıp bir elma yedikten sonra Tiago’nun yaptığı üç dilimli tosttan yiyorum, yiyoruz. Bazen bisiklet bazen de yürüyerek on beş dakika süren yolu geçip sahilin kenarındaki kafeye oturuyoruz. Güneş bazen bir yaz günü gibi sıcak. Ben kahve ve su içiyorum, akşama kadar İstanbul’dan getirdiğim romanları okuyorum.

19 Ocak 2017 – Ofir

3 Replies to “Neden yazıyorum?”

  1. Beni sükunetle rahatlatan şey geri geldi.yatistirici ilaç gibi değil daha çok, ılık akşam sütü içmek gibi..kimbilir ardında nasıl saykolojiler var..?..umurum değil..

  2. Beni sükunetle rahatlatan şey geri geliyor…yatıştırıcı bir ilaç gibi değil, daha çok ılık akşam sütü içme duygusu gibi…memnunum..

    1. Bunu duyduğuma çok sevindim.

Leave a Reply to Kenan Cancel reply