Lizbon

lizbon travel seyehat blog blogger lizbon travel seyehat blog blogger

lizbon

lizbon travel seyehat blog blogger lizbon travel seyehat blog blogger

lizbon travel seyehat blog blogger

lizbon travel seyehat blog blogger

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf lizbon

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf

travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf travel portugal portekiz blog blogger seyahat fotoğraf

” Lizbon’da bazı küçük lokantalarda ve bistrolarda, giriş katında eli yüzü düzgün bir salon, onun üstünde de bir asmakat bulunur. Asmakatların, demiryolunun geçmediği küçük şehirlerdeki lokantaları anımsatan, ağır, ev havasında bir rahatlığı vardır. Pazar günleri dışında pek kimsenin uğramadığı bu yerlerde çoğu zaman epey tuhaf tiplere, hayatın bir köşeye ittiği, hiçbir ilginç tarafı olmayan insanlara rastlanır.
Hayatımın bir döneminde, hem huzurlu bir yer aradığımdan, hem de fiyatları makul olduğu için, ben de böyle bir asmakatın müdavimi olmuştum. Orada, akşam saat yedi sularında yemeğimi yerken hemen hep rastladığım biri vardı; ilk başta pek gözüm tutmadıysa da, sonradan yavaş yavaş içimde bir ilgi uyandı. ” diye başlayan paragrafın bir sayfa öncesine Olaysız Bir Özyaşam Öyküsü adını vermiş Fernando Pessoa. Ben Umutsuzluğun Kitabı’nı beş yıl önce okumuştum. Portekiz’e ilk gelişimdi. Kışı bu kadar hafife aldığıma şaşırmış, okyanusla ilk kez tanışmış, sahildeki kafede Tiago beni ve başka başka şeyleri çizerken ağır ağır okumuştum bu kitabı. Kırk yedinci sayfasının son satırlarını çizmek için kalem aramıştım, hatırlıyorum. ”Her şeyde bir cenaze töreninin saçmalığı vardı ve başkalarının düşlerindeki prensesler hiçbir dehlizde kaybolmaksızın, hiç durmadan geçiyor, tekrar geçiyordu” yazmıştı. 22 Mart 1929’da.

Fernando Pessoa 1935’te öldüğü zaman, ürettiği eserlerin çoğunun altında başka imzalar vardı. Pessoa yalnızca takma isimler yaratmakla kalmamış, bu kurmaca kişilere farklı geçmişler, karakterler yüklemişti. Huzursuzluğun Kitabı, Bernardo Soares imzalı bitmemiş kitaplarından biriydi. Lizbon’u merak ediyor musunuz? Gerçek bir Lizbonlu Pessoa ile tanışın o zaman. Bu rengarenk evlerin arasında, kendi hayallerinin ve çıkmazlarının içinde bir adamın güncesini, kendi kendiyle konuşmasını dinleyin.

”Bugünün sonunda da dünden kalan kalır sadece, yarından kalacak olan: Hep aynı ve hep bir başkası olmanın giderilemeyen, sayısız kaygısı.”

One Reply to “Lizbon”

  1. kenan güvenç says: Reply

    bacalhau…küçük bagetler…dinlenmekte olan soğuk beyaz şarap…çok dik ‘bairo’ lar…okyanus esintisi…canı sıkılan brezilyalı göçmenler…rutubetli tavernalardan dışarıya sızan Amália Rodrigues….fakat Pessoa ‘nın bastonlu ,ağır dolaşmaları olmazsa olmazdı…

Leave a Reply to kenan güvenç Cancel reply