Evet, ben bir Murakami hayranıyım.

Lütfen bu yazıyı Peter, Paul and Mary’den Don’t think twice, It’s all right dinleyerek okuyun.

Kişisel olarak, kendimi hayran olarak adlandırmak istemem ama öyleyim galiba. Genç kızların sevdiği şarkıcıların posterlerini odasına asması gibi, Murakami’nin çekilmiş bir portresini salonuma asabilirim. (Ergenlik yıllarımda, sıkı bir İlhan Mansız hayranıydım) Kaç günüdür kafamda bir Murakami yazısı yazmak var. Herhalde üç gündür. Günün belli zamanlarında Murakami aklıma geliyor, okuduğum son kitabından bazı parçalar, bazı karakterler, bazı alıntılar sonra bunlar beni diğer kitaplarına, diğer okuduğum kitaplarına, oradan da o zamanlar yaşadıklarıma, o zamanki yaşıma, yaşamıma, düşüncelerime götürüyor. Sonra yine buraya dönüyorum, yeraltında dolaşan karakterleri, bir sabah yüzünde kocaman bir lekeyle uyanan adamı, birlikte gezdiğimiz ormanları, kuyuları falan bırakıp -eski anılarımızı demeliyim belki de- geri geliyorum. Akşam yemeğinde Tiago’ya Bay Menşiki’yi anlatmaya çalışıyorum. Onu Bay Menşikini’nin Jaguardan başka bir araba süremeyeceğine ikna etmeye çalışıyorum hatta.

Uzun bir aradan sonra ilk kez elime bir roman aldım. (En son Coetzee, Yavaş Adam’ı okumuştum.) Ya da uzun bir aradan sonra elime tekrar uzun soluklu bir Murakami romanı aldım demeliyim. Kitabı internetten sipariş ederken sayfa sayısına baktım, bana nedense tatsız tuzsuz gelen kısa romanlarından olsun istemiyordum çünkü. 800 küsür sayfayı gördüm, rahatladım. Bu uzun sürecek bir haz olucak, karakterlerle tanışmak yani.

Bazı okuyucular, Murakami’yi hep aynı olmakla suçlar, hikayelerin sonunu bağlamadığı için ona tembel diyeninin de gördüm, ya da annem gibi sürekli başka varlıkları hikayelerin içine soktuğu için sinir bozucu bulup ama bütün romanlarını da okumuş annem gibi olan okuyucuyular da. Buradaki ortak özellik şu olabilir, pek hoşlanmadığınızı da düşünseniz Murakami’yi elinizi alınca bırakamıyorsunuz. Murakami’nin genellikle tüm romanları, kontrol edemeyeceğiniz bir sakinlikte ve bilinç dışında devam eder. Saatler öyle pek de geçmemiş ama siz onlarca sayfayı çoktan okumuşsunuzdur, dahası yorgunluk falan da hissetmezsiniz, aksine hafif bir rahatlama olur; bir sonraki bölüme başlamadan bir duraklarsınız, hemen bitirmemek için de kapağı kapatıp düşüncelere dalarsınız.
Bana böyle oluyor en azından.

Murakami okumak, düzenli olarak gittiğim bir restoranda hep aynı lezzetteki şeyleri yemek gibi. Ne kadar zaman geçerse geçsin içeri girmişsiniz, bildik kokular, bildik tat, aynı karşılama. Murakami’nin karakterlerini seviyorum, öyle ki, hepsiyle olmasa da bir çoğuyla arkadaş olmak isterdim. Birden kendimi bir kuyuya kapatmak istesem, ya da bir romanda gördüğüm karakter oturma odama kadar gelse, bunu dert etmeyecek biriyle arkadaş olmak isterdim yani. Karakterlerin başına ne kadar beklenmedik ya da garip şeyler gelirse gelsin, onların olanları gerçekte görmeye pek alışık olmadık sakinlikle, belki de olgunlukla demeliyim, karşılamaları hoşuma gidiyor.

Murakami romanı okurken kısa süreliğine hayatımın düzene girdiğini hissediyorum, bir anda yemekleri kendim yapmaktan daha da çok keyif alıp, evi işleri yapmanın hiç de zor olmadığını düşünüp, yalnız kaldığım her vakitten derin bir zevk alıyorum. Yalnız olmak, hatta sonsuza kadar yalnız olmak istiyorum, dahası, yalnız olmaktan da hiç korkmuyorum. Vücudumu hareket ettirmenin rutinimin bir parçası, gerekliliği olduğunu kavrıyorum. Ne olursa olsun, bir insanın bir insana yüreğini açmasını çok dokunaklı ama bir o kadar da sıradan buluyorum. Onun kitabın bir yerinde bahsettiği müziklerden birini açıp, müziği gerçekten dinleyip, onun o müzikte ne duymaya çalıştığını anlıyorum. Sonra kendimin o müzikte ne duyduğunu, ya da duymadığını, sonra birden bire kendimi düşünüyorum, rahatlamış, sakinleşmiş ama bir o kadar da enerji dolu kendimi görüyorum. Tıpkı güzel bir yogadan, ya da uzun bir yürüyüşten sonraki gibi bir his bu, bedeniniz esnemiş dolayısıyla taze kan pompalanmıştır damarlarınıza, hafif bir yorgunluk ama keskin bir zindelik hissedersiniz, hem mutlu hem tatmin ve birçok şey yapacak enerjiyle de dolusunuzdur.

Üç haftalık İstanbul tatilinden döndükten sonra, hem duygusal hem de fiziksel olarak yorulduğum için kendime okul başlamadan önce bir on gün ayırmıştım. Aldığım kitapları kurcalamak, evi toparlamak, biraz kendi kendime kalmak isteyeceğimi biliyordum.

Kumandanı Öldürmek’i okuduktan sonra içimde güçlü bir enerji hissettim. Mutluydum ama daha çok Murakami okumak istiyordum, o dünyadan uzaklaşmak istemiyordum. Yine kuyulardan, zamandan, kadınlardan ve yemeklerden bahsediyordu. Ben bütün bu tekrarların içinde çok mutluydum. Buradaki kitaplığımda Murakami romanlarımı karıştırdım. Kısa romanlarından 4 tanesi buradaydı. Bu bahsettiğim uzun soluklu kitapları, uzun zaman önce üniversiteye ilk başladığım yıllarda okuyup bitirmiştim. Elime İmkansızın Şarkısı’nı aldım, birçok defa okuduğum başını tekrar okumaya başladım ama sıkıldım, yeni bir şey okumak istiyordum. Sonra fark ettim ki, geçen istanbula geldiğimde aldığım kitaplardan biri Rüzgarın Şarkısını Dinle’ydi. Tiago ile Porto’ya gitmiştik, kitabı çantama atmıştım, Progresso’da elime alıp daha girişte barda oturan Fare’den bahsedince, kitabı kapatmıştım. Bu kitap Murakami’nin yazdığı ilk romandı, çevirilmesine yakın bir zamanda izin vermişti. Kitabın başında bira içen bir fare ile karşılaşınca canım hiç okumak istememişti, sonra da tamamen unutmuştum.

Şimdi bunun bir sebepten dolayı böyle olduğunu düşünüyorum. Çünkü bir yazarın son romanını okuduktan sonra yazdığı ilk romanı okuyacak olmak bana ilginç bir şekilde şanslı ve garip hissettirdi. Kitabı elime aldım, dün kafede bitirdim, incecik bir kitap, Fare de gerçek bir fare değil, roman kahramanının arkadaşının ismi. Anlatım tarzı çok farklı olmasa da, diğer Murakami romanlarına kıyasla çok daha yavan, güçsüz kaldığını görüyorsunuz. Yalnız kitabın bir son sözü var, 2014 yılında yazılmış. Uzun bir günün akşamında değil de, bahar gelmeden, bir yerde bir şeyler içerken öğleden sonra okuyup, eğer bir Murakami hayranıysanız, anlattıklarını çok sevdiğiniz bir yazarın nasıl bir gelişme gösterdiğini görmek için mükemmel bir roman. Tabii hemen sonra kendinizi düşünebilirsiniz, çoğu zaman bir şeye başlamaktan ne kadar korktuğunuzu ama bir başlangıca muhakkak ihtiyaç duyduğunuzu. Sonra da eve gidip kendinize güzel bir yemek hazırlarsınız. Ben öyle yaptım.

7 Replies to “Evet, ben bir Murakami hayranıyım.”

  1. Merhaba, Bazı şeyler imrendirir ya insanı, ifade tarzınız ve hayranlığınız Murakami kitaplarına imrendirdi doğrusu 🙂 Peki bir sorum olacak, hiç Murakami okumamış birisi sizce hangi kitabından başlamalı, bir sırası olmalı mı? Murakami’ yi sıkıcı bulanların aksine onu farklı konumlandırmanız bu soruyu sorma isteği uyandırdı bende doğrusu, yanıtlarsanız memnun olurum. 🙂

    1. Merhaba, imrendirmiş olması güzel ama yine de bunlar kişisel tatlar. Bir yazarı sevip sevmemeniz, sıkıcı bulup bulmamanız, yani bir yazardan ne anladığınız kitabın ve yazarın kendisinden biraz bağımsızdır. Sizin ilgi alanınız, okuma ritminiz, okuma geçmişiniz, yaşınız ne bileyim bir çok şeye göre değişir. O yüzden tanımadığım kişiler benden kitap önerisi istediği zaman, bunu pek anlamlı bulmuyorum. Ama tabii anlatılanlar teşvik ettiyse, ne mutlu.
      Bence bir sırası yok. Şöyle açıklamaya çalışayım, bazı kitapları daha yavaş ama bir sıralama yapmam mümkün değil. Ben ilk Kafka Sahilde’yi okumuştum. ilk kez İmkansızın Şarkısı’nı okusaydım da Murakami’yi okumaya devam ederdim.

      1. Murakami’nin ilk yazdığı kitaptan bahsederken şöyle bir cümle kurmuştunuz. “Anlatım tarzı çok farklı olmasa da, diğer Murakami romanlarına kıyasla çok daha yavan, güçsüz kaldığını görüyorsunuz.”
        Yavan ve güçsüz bir kitabından başlayıp Murakami’nin daha iyi kitaplarını okumadan ondan uzaklaşmaktansa, ustalaştığı dönemde yazdığı bir kitap ile başlamamı tavsiye edersiniz düşüncesiyle sormuştum aslında, öneri istememiştim.
        Bahsettiğiniz kişisel yapı, yaşam tarzı, eğitim, bilgi birikimin kitapların okuyucuda oluşturduğu farklı etkilerini oldukça iyi bilen birisi olarak, Murakami’nin herhangi bir kitabını ileride okunacaklar arasına almak üzere şimdilik erteliyorum, devam eden, sırasını bekleyen oldukça kitap var çünkü, teşekkürler.

        1. Doğru söylüyorsunuz, ben şunu atlamışım. Normalde ilk yazdığı kitabın Yaban Koyununun İzinde olduğunu biliyorduk. Sonra geçtiğimiz yıllarda bu bahsettiğim Rüzgarın Şarkısınk Dinle’nin çevirilmesine izin vermiş. O yüzden de yazının başında öyle yazmama rağmen, kitapların hangisinden başlarsam başlayayım, severdim. Bunu demek istedim. Ne demek istediğinizi soruda anladım ama yine de bir çeşit öneri oluyor sorduğunuz. O yüzden cevaplamak istemedim. Çünkü kitapları da çok çeşitli aslında. Bazı kitapları birçok hayal ürünü, fantastik diyebileceğimiz şeylerle doluyken, bazıları da çok basit, normal hikayeler. Gerçekten okuma ritmine göre ve ilgi alanına göre değişir. Yazdıklarınızdan sizi biraz gücendirmişim gibi hissettim, öyle değildir umarım 🙂

          1. Bu yorumunuzla da Murakami’nin bir hedef kitlesi olduğunu, belirli bir ilgi alanına sahip okuyuculara hitap ettiğini, o yaşam tarzına, o ilgi alanına sahip değilseniz Murakami kitaplarının size hitap etmeyeceğini hissetmeye başlıyorum, sanırım okumadan bunu anlayamayacağım.

            Açıkça söylemek gerekirse yanıtınız sanki hiç okuma tecrübesi olmayan, okumaya yeni başlamış ama Murakami’yi merak etmiş birisine kitaptan tad alma öğretisi şeklinde başlıyor ve tanımadığınız kişiler sizden kitap önerisi istediği zaman yadırgayışınızdan bahsettiğiniz cümle ile devam ediyordu… böyle bir yanıta neden gerek duyduğunuzu anlamak için sorumu tekrar okudum.. anlamsızlık nerede diye düşündüm., kendimi sizin yerinize koydum, birisi bana murakami’yi soruyorsa bir yerlerden geçmiş, bir birikimle buralara gelmiş ve yazının özünden çıkardığı bir soruyu sormuştur diye düşüneceğimi düşündüm. cevap vermek istemiyorsam bunu net bir şekilde ifade ederdim diye düşündüm.. konu ilginç bir hal aldı, nedeni aramaktan vazgeçtim.

            Neyse, sorun yok.. Sen neymişsin Murakami dedirten bir iletişim oldu, hoşçakalın.

  2. ? kendimi buldum yazının bir çok yerinde. Çok sevdiğim yazarlardan, ne zaman okusam, hayatımda bir şeyler daha da güzelleşiyor gibi hissettiriyor. Tekrar Murakami okuma isteği, o doyumsuzluk çok başka. ? çok çok yaz, daha çok yaz ? seviyorum yazılarını. Minik hikayeler gibi….

    1. Nazlıcım, çok teşekkür ederim güzel yorumun için.

Leave a Reply