Kolera Günlerinde Aşk

sunrise

“Bir gün bu evden gidersem, herkes bilsin ki, dilimin yanmasından bıktığımdandır.” diyen Doktor Urbino’nun haklı isyanını paylaşıyorum. Bir kitapta okuduğunuz ve yalnızca sizin hoşunuza gittiğinizi düşündüğünüz kıyıda kalmış bir ayrıntıyı başka bir romanda görmek, hani o benzersiz his, biliyorsunuz dimi? Bir hikaye anlatacak olsam Doktor Juvenal Urbino’nun dilinin yanmasına bir gönderme yapmak isterdim. Şimdi hangi kitabında olduğunu unuttuğum bir Murakami romanında, gürültüsüz patırtısız Salinger’ın müthiş romanın en sevdiğim diyaloglarının bir tanesinden bahseder. Zooey’in evlenmek istememesinin sebebini annesine açıklarken evlenince artık trenlerde hiç cam kenarına oturamayacağından bahsettiği bölüm. Bu da haklı bir isyan.
Ben de şöyle söylemek istiyorum, bir gün bu evden gidersem, herkes bilsin ki, güneşin doğuşunu uykuya tercih ettiğim sabahlar yüzündendir.

Kitabı evin terasında okudum. Tercihen kitapları okumaya başladığım yerde bitirmeyi ve eğer müzik dinliyorsam aynı albümü dinleyerek okumayı severim. Sonra bulunduğum yer ve dinlediğim albüm bana kitabın karakterlerini, anılarını hatırlatır. Bu ilişki çok hoşuma gider. Orhan Pamuk kitaplarının bir çoğunu sahildeki kafede, Marquez kitaplarının bir bölümünü terasta okudum. Kitapta sonunu beklediğimiz büyük aşk Florentina ve Fermina arasındaki ilişki de olsa, Doktor Urbino kişilik olarak beni çok etkiledi. Ölümünün talihsizliğinden mi, karısıyla olan ilişkisindeki ılık bir sütü anımsatan dengeden mi bilemiyorum.

Kitabı okurken bu cümlelerin altını çizmişim.

‘Hiçbir anlamı olmayan bir tutkuyla seviyordu yaşamı; denizi ve aşkı seviyordu, köpeğini ve onu seviyordu ve gün yaklaştıkça, ölümü kendi kararlaştırdığı bir şey değilmiş de, amansız bir yazgıymış gibi umarsızlığa yenik düşüyordu.’

‘Her şeye karşın, yüreğin belleğin kötü anılarını sildiğini, iyileri büyüttüğünü, geçmişe katlanmayı bu hile sayesinde başardığımızı bilemeyecek kadar gençti daha.’

‘İlk kez, hatalarının yalnızlığını onunla paylaşamadığına üzüldü.’

‘Hiçbir işe yaramayan, ama insanın atmaya da kıyamadığı şeyler için bir çare bulunmalı diyordu Fermina Daza. Doğruydu: Nesnelerin yaşanabilir alanlara, insanları yerlerinden edip onları köşelere sıkıştırarak yayılmaktaki açgözlülükleri ürkütüyordu onu; sonunda Fermina Daza göz önünden kaldırıyordu onları.’

Leave a Reply