John Fante hakkında

Fante okurken durgun bir su üzerinde yürür gibi hissedersiniz. Küfür eder, nefret eder, açık ve anlaşılır bir şekilde yazar, durgun bir suda kayığın yavaşça ilerlemesi gibi Fante’yi okurken nereye gideceğini düşünmezsiniz hikayenin. Onun umutsuzluklarında, umutsuzluklarının içindeki yaşama sevincinde, nefreti, saplantısı ve kaygısızlığı içinde kaybolursunuz. Fante’de baharın gelişini de, bir kadının sokaktan geçişini de aynı yoğunlukta […]

Porto çizimleri

Söylediğim gibi eski defterleri karıştırmaya ve çizimleri yayınlamaya devam ediyorum. Bu eski defterlerimden topladığım farklı zamanlarda yapılmış olan Porto çizimlerim. İlk çizgiyi atmaktan korkmuyorum, kötü görünmesinden korkmuyorum, çizdiğim şeyi berbat etmekten de korkmuyorum. Sadece deneyimliyorum. Metroya yakın, merkezde en çok oturduğumuz kafelerden biri olan Cafe Candelabro. Bu kafenin benim için hikayesi var. Kafe tam köşede […]

Eski defterler

drawing blog blogger watercolour

Çiziyorum. Uçakta, merdivenlerde, sahilde, kaldırımda, parkta, pazarda, sokakta, terasta çiziyorum. Beklerken çiziyorum, bazen de sadece çizmek için dışarı çıkıyorum. Çizerken düşündüğümü unutuyorum, aklıma bazen bir şey geliyor, bazen kafamda birisiyle konuşuyorum. Eylemin kendisi bir kenara, daha sonra çizdiklerime bakmak büyük keyif -çizerken hiç sevmediğimi düşündüğüm sayfalara bile- veriyor. Fotoğrafını çektiğim yerleri unutuyorum ama çizdiğim şeyleri […]

Üzüntü, Muz kabuğu ve J.D. SALINGER

Kötü giden bir günün sonunda bazen de iyi uyanmadığım sabahlarda başucumda hep Salinger vardı. Bir kitabı okuyup bitirmek diye bir şey olmadığını düşünürüm, kitap sizinle birlikte yaşar. Kitaptan bir cümle, sizi korkutan bir satır, sizi üzen, duygulandıran, bir şeyler hissettiren bir satır hep yanınızda kalır. Unuttuğunuzu düşündüğünüz bir köşede. Aklınızın. Yaklaşık on senedir Seymour, Esme, […]

Yazın çizdiklerim

drawing blog blogger watercolour

Biraz düzensiz yazıyorum, farkındayım. Ben de buranın ritmine, blog yazmaya alışmaya çalışıyorum. Burada beni sıkan şey, ister istemez okuyucuya yazmamız. Halbuki okura yazmamak gerekir, okur için ama okura yazmamak. Hasan Ali Toptaş’ın Harfler ve Notalar kitabının ilk denemesinde okura bir mektup var. Orada bu mevzudan bahsetmiş biraz. Bu güne kadar yazılmış en güzel mektuplardan biridir […]

Roma

roma blog travel

Uzun binaların sanki iyice daralttığı sokaklarında yürürken kafamı kaldırdığımda gördüğüm pencere pervazları, mart güneşinde camlardan parlayan çiçekler, binaların sarısı, kahverengisi başımı döndürdüğünde saat sabah altıyı beş geçiyordu. Pantehon’un uzun giri silindir yapıları gökyüzüne uzanırken içeri girip o yuvarlak tavana baktığımda büyülendim. Çıktığımda saat 7.30 du. Otel merkeze yakın, sabah ayazında yürüyebildiğim kadar yürüdüm, kafeler açılmaya […]

El yapımı defter

Bugün artık birçok mağazada binlerce defter seçeneği var. Ama bazen istediğiniz kapak, istediğiniz sayfa gramı, istediğiniz tasarım bir arada olmayabiliyor. İstediğiniz malzemeleri seçerek defter yapmak mümkün. Yaklaşık iki sene önce Tiago ile birlikte Susana Gomes’in workshop atölyesinde defter yapmayı öğrenmiştik. Susana 2011’den beri arkadaşıyla birlikte kurduğu bu markayı -şimdi tek başına- yönetiyor. Portekiz paternleri, illüstrasyonları […]

İstanbul, kahveler, üzümler

Siz kalkıp başka bir yerde yaşamaya başlayınca üç şeyin nasıl hızlı değiştiğini fark edersiniz. Siz, şehir, geride bıraktığınız insanlar. Bir heves şehre geri döndüğünüzde ne her yere mantar gibi açılan kafeler, otoparklar, ne de kaldırımların gerçekten hep bu kadar kalabalık mı olduğunu düşündüğünüz zihniniz size yardım eder. Gurbet teması belki de bu yüzden bu kadar […]

Porto

İstanbul dönüşü kafamda hala kalabalık caddelerin hayali ve ağzımda hünkar beğendi tadını anımsayarak artık hepimizin bildiği köşedeki kahveciye geldim. Beş haftadır burada olmadığım için tek garson olan adını bilmediğim arkadaşımla birbirimize daha büyük gülümsedik. Artık Porto yazısı yazmanın vakti geldi diye düşünerek şehri biraz anlatmaya çalışacağım. Güneşin batışını izleyebileceğiniz büyük bir nehiri, merkezden metro ile […]

Bodrum, Marmaris

Beni yaz kadar heyecanlandıran çok fazla şey yok sanırım. Denize girmek bu hayatta deneyimlediğim en iyi şey diye düşünürüm. Güneş, deniz, güneş, deniz, mavi, mavi, mavi, deniz. Sonra karpuz, kavun. Kavunu da çok severim. Bu yaz Bodrum’da bol bol yüzdüm, Marmaris ile tanıştım. Denizi, sarı yeşil koyları, çikolatanın üzerine dökülmüş hindistan cevizi gibi yayılmış ağaçları […]